29 Ocak 2010 Cuma

Günahkar Olmak

Selamlar Ziyaretçiler,


 

 

 
Pek sevgili beni okuyan insanlar, kar yağdı ve TUTTU. Allah’ım evde zafer dansı yaptım sürekli, kar yağıyor diyerek. Süperdi, süper, süper… Dışarı çıkınca her tarafım buz kesti, yeminle özlemişim karlı havada üşümeyi; yağmur harikadır ama sıkmaya başlamıştı biliyor musunuz? Yine yağsın ama arada kar da uğrasın.

 
Şimdi bildiğiniz gibi okulum Maslak’ta geniş düzlükleri ve dağa özenen tepeleri olan bir yer. Tabi tahmin edebiliyorum kar yağdığı vakit nasıl olacağının oraların, eski kütüphanenin önü bembeyaz olmuştur üzerine atlayasınız gelir. Lakin tabiî ki tatilde olduğumdan dolayı gidemedim, göremedim ve karlarım erimekte. Üzücü evet ama daha upuzun Şubat var, Kapıdan Baktıran Mart var; heyecanla bekliyoruz.


 
Kış benim en günahkâr zevklerimden biridir, böyle herkesçikler yazı bekler ve üşürken, ben kışın uzaması için dua ederim. Elime kahvemi alır, evde otururum, dışarı çıkar fırından sıcacık bir simit alır, karda kaymamak için ağır ağır dolaşırım. Biliyorum, sığınacak mekânı olmayanlar var ve bu durumda onların çektiği zorluklar ölümcül boyutlara ulaşıyor ama dediğim gibi günahkâr bir haz alıyorum bu mevsimden. İnkâr etmem çok büyük bir yalan olacak, bu yüzden inkâr etmem gereksiz; durum budur Kış’ı seviyorum ve İskandinavya’da yaşamak istiyorum.

 
Aslında herkesin günahkâr zevkleri vardır. Yani böyle istemeden Recep İvedik’e gider ve kendinizi suçlu hissedersiniz, çünkü sevmiyorsunuzdur ve sevmeyeceksinizdir ama birkaç ufacık yerde gülmüşsünüzdür. Değil mi? Hadi ama inkâr etmeyin, etmezsiniz zaten canım. Bugün öğrendim eski Papa II. Jean Paul sık sık kendini kırbaçlarmış. Arınmak için olabilir belki, herkesin vardır arınması gereken arzuları.

 
Abarttım biraz, kırbaçlanmak falan diye farkındayım ama desteklediğim falan yok, kastım anlaşılmıştır sanırım =)

 
Mesela ben kötü olmasına rağmen Yedi Kocalı Hürmüz’deki bazı bölümleri seviyorum. Ay, ne yapayım ama cidden hoşuma gidiyor. Böyle o El-hubb şarkısını sevdim ve evet film kötü ona da katılıyorum. Yine de şarkıyı dinledikçe hoşuma gidiyor: S:S:S

 
Ya da benim müzikal takıntım var fazlasıyla. Bunu uçan kuş biliyor zaten ama böyle her türlü müzikale var. İtiraf ediyorum aşağıdaki gibi sahnelerden tonlarca var ama ben yine de hepsini seviyorum. Angela Lansbury’i de seviyorum.


 Böyle bir sahne klişe ama çok hoş=)
  • Bazen çok gıcık olup, olayların sarpa sarmasına sebep oluyorum mesela, çok pis ama zevk alıyorum ne yapayım.
  • Şu an itirafın en üst seviyelerindeyim mesela onun da farkındayım.
  • Uzun zamandır olmadığım kadar aşığım ve korkuyorum. Kendi kendime acı çektiriyorum=(
  • Bu dönem derslerim çok kötüydü, pişmanım ama çok eğlendiğim zamanların olduğunu biliyorum ve çoğunu hatırladıkça gülümsüyorum. [=)]
  • Bazı insanları da hiç sevmiyorum mesela. Onlarda beni sevmiyor ama çok pis gıcığım bazılarına, boğasım var.
  • Bazılarını da bana çok ters ve kaba davranmalarına rağmen çok seviyorum. İyi insanlar özlerinde ama işte anlamıyorum neden? (Bu insanlar, nedendir bilmem, pek fazlalar: S !)
  • Kendim olmayı seviyorum ama bazen başkası olmayı istiyorum.
  • Sevmediğim insanlara fal bakmıyorum. Hahha!
  • Bazen sevdiklerime de fal bakmak istemiyorum ama çok ısrar ediyorlar, bakarsam kötü şeyler olur diyerek tehdit ediyor ve onların gözünü korkutmak suretiyle bakmıyorum bu da bazen hoşuma gidiyor.
  • Tanımadığım kimselerin fal bakmamı istemesi üzerine onları hoyratça reddediyorum. Çok narsisçe ama bugün günahkârlık günü her şey serbest, sorun yok.
  • Kardeşimi delirtmek hoşuma gidiyor.
  • Bazen eskisi gibi intikam almayı özlüyorum ama yok artık kesinlikle öyle Anyanka (bkz. Buffy the Vampire Slayer) olmuyorum.
  • Kendinden utananlara kızıyorum ama dans ederken kendimden utanıyorum.
  • Tanımadığım insanlara olur da  ters davranırsam genellikle hiç pişman olmuyorum (bkz. KORKUNÇ!!!)
  • Bölümümü seviyorum ama sıkılınca değiştirmek istiyorum. Şımarıklık ama olsun.
  • Yazıyı uzattığım halde bitirmek istemiyorum.
  • Formspring.me çok hoşuma gitti ama çok soru sormaya başladım, abarttım biraz. (özür dilerim Claire)
  • Çoğu zaman tembellikten yazı yazmıyorum.

 Böyle işte, abarttım yine ama olsun. Biraz delirmek istedim, muhtemeldir sıkılabilirsiniz lakin affediniz. Bir başka günahkâr zevkti bu, kendimden bahsetme isteği. Var olma çabası diyebiliriz ki öyledir, eh işte ben de böyle bir yola girdim.

 
Kış Cadısı ne mutludur ne mutsuz şu sıralar ancak iyiyim bir sorunum yok. Dediğim gibi formspring.me şu sıra takip etmekten hoşlandığım bir yer oldu, sürekli yazıyorum. Bir de belirteyim, Mr.Pumpkin’in yaptığı çok hoşuma gitti, kendileri 2009’u değerlendirmekte ve ben de denemek istiyorum. Elbette bana özgü olacak, ona bahane olarak sunduğum gibi bu “verimli” bir hırsızlıktır. Benim Mr.Pumpkin olarak bahsettiğim kişi sizin tarafınızdan Cityboy olarak tanınmakta, belirtmekte yarar var.

 
Böyle Cadı Karının Çatısı’nın Sevgili Ziyaretçileri, bazen zehir akıtmak gerekiyor yanlış ama yaptım işte.

 

 

 
Pek Sevgilerimi sunarım, Edith Piaf çalıyor yine…

 

 

 


 

 
Dans le Paris de Notre-Dame
De Notre-Dame de Paris
Y a un clochard qu'en a plein le dos
De porter Notre-Dame sur son dos
Il se prend pour Quasimodo
Regarde en l'air, la vie qui grouille
Au lieu de faire des ronds dans l'eau
Tu peux pas vivre comme une grenouille
Moitié sur terre, moitié sur l'eau
Moi, je préfère rester là-haut

 
Dans le jardin de Notre-Dame
Où l'on se fait de bons amis
Y a qu'à se promener chaque matin
Un peu de maïs au creux des mains
Les pigeons, moi, je les aime bien
Les péniches
Se fichent
Des pigeons de la Cité
Goélettes
Mouettes
Elles n'ont que ça dans l'idée

 

 

 
İyi geceler,
Lütfen beni unutmayın,
Kış Cadısı hep burada =)
Sevgiler,

Callieach Bheur

 

18 Ocak 2010 Pazartesi

Alaca Haller

Sevgili Ziyaretçiler;


Sevgili Dostlar,

Biraz tasasızlığa ihtiyacım var bugün, bahsedeceklerim sıradan olsun. Yapmak istediğim kesinlikle bahsettiğim diğer mevzuların olağandışı olduğuna dair bir sav ortaya atmak değil, sadece yazmak için yazmak olabilir belki.

Neşeli bir hafta geçirdiğimi söyleyemeyeceğim sizlere, zira sıkıntılı günler yaşıyoruz ailemle birlikte. Ekonomik sıkıntılar hep vardı lakin bu sefer sevimsiz bir ivme ile yükselişe geçtiler. Ayrıca final haftasının ne beter bir meret olduğunu öğrenmiş oluyorum; hayır sınavlar değil de eve mahkûm olmanız iğrenç bir durum, afakanlar basıyor insanı. Bu zaman aralığında kendi iç sıkıntılarınız( mesela duygusal hayatınız ile ilgili olanlar vs.) daha da artıyor, melankoliniz depreşiyor ve… ve… Bilmiyorum işte Judy Garland şarkılarına dönüyorum sanırım.

Üzüntülü olmak üzüntü verici (!) ama sizi mutlu eden bir insanı düşünmek bile bu sıkıntıları ferahlatabiliyor, suratını gözünüzün önüne getirdiğinizde dünyanın en harika patronusunu yapabileceğiniz bir insanın var olması çok hoş; ihtimali uzak dahi olsa.


Miss Bernadette’in bir şarkısı vardı “They Say That Falling In Love Is Wonderfull” öyle sanki ya, Mr.Pumpkin sonunu “…Is Stupid!” diye değiştirse de şu durumda ona anti-tez sunmak istiyorum. 

Önümde on deneyin raporları uzanıyor, yarın kimya laboratuarının sınavı var, onunla uğraşıyorum; kesinlikle bir fizik yerine beş tane lab. sınavına girmeye razıyım biline!

Öyle ya da böyle çok mutlu değilim ama iyiyim ve ilerisi için heyecanlıyım. Sığınabileceğim dostlarım var, her şeyi anlatamasam da varlıkları huzur verici olan insanlar ve öyle ki verecekleri acıdan korkmayacağınız. Cidden, insanın ona ölümlü olduğunu hatırlatacak insanlara ihtiyacı var; dostlara. Sanırım ben öyle insanlara sahibim.

Geçenlerde Sevgili Albus’un doğum günüydü, ondan önce de Seyyar Sahne’nin “Ben Pierre Riviere…” oyununa gittik oradan da Taksim’e geçildi, kalabalık ve güzel bir gündü ancak final haftasının ortasında olmamızdan kaynaklı herkes pek bir yorgundu sanki. Günün en şıkları kırmızı kazağı ile Bombadil ve beyaz, kapüşonlu kazağı ile Befind idi.

Böyle, müsaadenizle ben biraz daha ders çalışacağım;

Hey, unutmadan söyleyeyim siyah çayın içine atılan bir parça zencefil çok rahatlatıcı oluyor, bilginize.

Şimdilik hoşçakalın, görüşmek dileğiyle; kışın tadını çıkarttın.

Kış Cadısı sevgilerini sunar,
Callieach Bheur

10 Ocak 2010 Pazar

Büyülü Bir Yeni Yıl ve Biraz Da Zencefil

Selamlar Ziyaretçiler,



Bir aydır yoktum yine, ne kadar az gelir oldum değil mi? Ama bazen insanın eli hiç gitmiyor ve yazamıyor, malumunuz biraz da aylak bir şahıs olduğumdan olacak bazen savsaklıyorum ama yorucu bir ay oldu yine de Aralık, inkâr edilemez; yani o kadar ki hediye bile hazırlayamadım kimseye doğru dürüst. Gerçi genel çevreye bakıldığında hiç Noel veyahut ne biliyim Yeni Yıl havasına giremedik. Korkular etrafta dolanır oldu ve geleceğimiz için üzücü olaylar vukuu buldu.
Benim de ilk finallerim başladı, hatta bu sabah on ile öğleden sonra bir arasında ilk finalime de girmiş oldum. İngilizce finaliydi, üç saat boyunca geri dönüşüm üzerine deli yazdım bu sebepten kafamda bir sürü “As a matter of Fact” ler falan dolanıp duruyor. Pazartesi de pek kıymetli, mühendislerimizin olmazsa olmazı matematikle bir hesaplaşmamız var, lakin biliniz şimdiden durum vahim gibi.


Aralık uzun bir ay olmuş olmasına da bakıyorum Ocak’ın da ilk on gününü devirdik, artık hayatım daha hızlı geçiyor biliyor musunuz? Sanki biri zamanı hızlandırıverdi ancak ben bunu yeni fark ediyorum. Açıkçası kontrol dışında bir mevzu olmasına rağmen, tedirgin oluyorum biraz sanki. Kendimi toparlamam gerek şu sıra, yoksa fark etmeden ölüp gideceğim.


Neyse böyle şen şakrak konuşmayı bırakalım, zatî yeterince ben merkezli bir konuşma oldu. Geçenlerde Var Olmayanın Efendileri ile yeniden buluştuk ve birbirimize hediyelerimizi verdik=) Pandispanya bana harika bir Kâbus Kapanı almış, kendileri şu anda yatağımın başucunda asılı beklemekte. Diğer yerlerde ise olan pek bir şey yok, yani Fen-Edebiyattan uzaklaşmış olmanın bariz bir mutluluğu var ama bir yandan da tiyatro çalışmalarının bitmiş olması sıkıcı bir ahvale sebebiyet vermekte. Özledim sevgili iyi insanları, şükür Melancholy Baby, kardeşim Miss Piggy’e ders veriyor da onu görebildim bugün iyi geldi.


Edith Piaf şu sıra odamdan çıkmaz oldu, kendileri daimi olarak arka fonda bana eşlik etmekte ve benimde pek bir itirazım olduğu söylemez değil mi? Hayır efendim, kesinlikle söylenemez.


Şu sıra yeniden hasta oldum. Nasıl başardığım hakkında hiçbir fikrim yok zira bir haftadır evden dışarı adım atmadım ama yine de şu anda başım çatlıyor. Hayır, artık insanlar da beni ciddiye almaz oldu; ay çok sinir bozucu bu ama. Beynim çatlıyor ve ben argumentative essay yazıyorum ama hastalığım pek bir göz ardı edilebiliyor; bu da sık hastalanmanın dezavantajları.


Kaptırdım yazdım yine upuzun, pek dolu olmadı ama artık belki ileriki günlerde daha iyi performanslarda karşılaşırız.




Aman, bir de Yılbaşı gecesi vardı ve çok güzeldi biliyor musunuz? Öylesine doluydu her anı; kıpır kıpırdı. Melancholy Baby, Bombadil, Undomiel ve Kirke ‘nin Maçka’ya yakın bir yerlerde olan evlerinde kutladık. Hemen hemen herkes gelmişti, ancak bunda pek anlatılacak bir şey yok sanırım hem özel anlarla kaplanmış olduğundan hem de aşırı kendini beğenmişçe olacağından sanırım. Böyleydi yani Melancholy Baby yanımızda değildi ama Kirke, Bombadil ve Undomiel harika ev sahibeleri oldular.

Çatı’ya gelirsem kendimi çok daha iyi hissedeceğimi biliyordum o yüzden uğrayayım dedim iyi de etmişim valla biraz daha iyi gibiyim yarın bütün gün ders var önümde bana şans dileyin tamam mı?


Ocak’ınızı iyi değerlendirin dostlar, ziyaretçiler, Imbolc geliyor ondan sonra da zaten Paskalya gelecek; Kış bitmek üzere… Ne yazık ki…



Çatı’ya sık sık uğrayın bana yazın…


Kış Cadısı Hepinizi Cadı Karının Çatısı’ndan selamlar,
Sevgiler,
Callieach Bheur

Takipçiler =)

Gelenler Gidenler