29 Mart 2010 Pazartesi

Prömiyer Zamanı

Selamlar Ziyaretçiler,


Aranızda Aslan Kral’ı izlememiş olan pek azdır sanırım, hele ki 88–92 arasında doğduysanız izlemişsinizdir kesin. Ne hikâyedir, ne şahanedir… Birden The Morning Report çalmaya başladı oradan aklıma geldi. Mufasa ölünce ne ağlamıştım, Simba sesi hala kulağımda “Help, Someone. Anyone!” .

Neyse herkes için değerli parçalar vardır böyle, cılkını çıkartmayayım.

Dün Bilgi Üniversitesi’nin Tiyatro Topluluğu olan Bilgi Sahnesi’nin yeni oyununun akışına davetliydik. Oyunları ailelerin bilerek ya da bilmeyerek çocukları üzerinde oluşturdukları baskılar ve kimsenin yaşamadım diyemeyeceği trajikomik parçalardan oluşuyor. Enerjileri benim çok hoşuma gitti açıkçası, durumlara yaklaşımları çok hoştu. Geçen sene “A Midsummer Nights Dream” ‘in Can Yücel çevirisi olan “Bahar Noktası”’nı oynamışlardı. Prömiyer tarihlerini buradan duyururum size, kesinlikle kaçırmayın diyorum. Ben de orada izleyenlerden biri olacağım.

Tiyatrodan başladık madem devam edelim. Duyduğuma göre İTÜ Sahnesi’nin (tıklayın bilgi alın) yeni prodüksiyon’unun adı daha kesinleşmiş olmasa da oyun 8 Nisanda prömiyerini yaparak seyirci karşısına geçecekmiş. Ben bu konuda feci heyecanlıyım, herkes bekleniyor oyuna gelmekten çekinmeyin. Hem artık İTÜ Ayazağa’ya Taksim’den metroyla 18 dakika da gidebiliyorsunuz. İzlemelisiniz oyunu, kesinlikle ve kesinlikle. Grubun önceki prodüksiyonları Eugène Ionesco’nun Gergedanlar’ı (2008) ve kendi metinleri olan Şimdiki Zamanın Rivayeti (2009) idi. Ben Rivayet’i birkaç kez canlı izledimse de Gergedanlar’ı sadece kayıttan izleyebildim. Gergedanlar ilginç bir oyundu, bir daha oynansa şüphesiz giderim.



İTÜ’deki diğer bir tiyatro topluluğu olan TİMİS’in prömiyeri ise 14 Nisan da olacakmış, onu da o gün izlemeye gideceğim kesin, siz de gelmelisiniz Ziyaretçiler.
Yeppa, prömiyer mevsimi geldi valla süper =) Bol bol oyun izleyeceğiz. Sevgili Abra bu konuda ilgili olduğunu bildiğimden özellikle sana sesleniyorum, kaçırma bunları.

E hadi öyleyse Circle of Life diyerek ben gideyim,

Bu arada nedense çok mutluyum, hatta umutluyum bu daha hoş=)

Kış Cadısı size gülümser,
Callieach Bheur

27 Mart 2010 Cumartesi

Shirak!!

Selamlar Ziyaretçiler,

Aşağıdaki yazı ekşisözlükte lemre tarafından, 16.01.2010 01:23 vaktinde yaınlanmış. Paylaşmak istedim. Oynamadan aynen kopyalıyorum: )

"sahsi kanaatime gore harry potter kitap serisini (haliyle filmlerini de) bir anda one cikaran, populerlestiren, turun diger orneklerinden ayiran en onemli ozelligi olabilirligi ve gerceklesebilirligi idi. seri hakkinda henuz okumamis olanlarin zevkini baltalayacak bilgiler vermeyecek olsam da (katil gorilmis, aha baska birseyin spoiler'ini verdim farketmeden) yine de eger henuz hicbirsey okumadiysaniz, "okumadan hicbirsey ogrenmek istemiyorum" diyorsaniz (o zaman bu baslikta isin ne duduk makarnasi? basligi okuyacagina kitabi oku), devamini okumayabilirsiniz .



fantastik bir kurgusu olan, hayali bir dunyayi anlatan, buyuculerin, cadilarin, buyu yapabilenlerin ve bilimum yaratiklarin kol gezdigi pek cok yazili/gorsel eser zaten mevcuttu. hatta cogu da dort basi mamur, kendini tamamlamis, herhangi bir acigi olmayan eserlerdir. kendi dilini, gectigi dunyanin cografi/fiziksel/kulturel ozelliklerini en ufak detayina kadar aciklar. mesela dragonlance saga, deathgate serisi, forgotten realms dunyasi eserleri, darksun eserleri, underdark, ve tabii lord of the rings olmak uzere daha niceleri sayilabilecek eserler ornek olarak verilebilir. bunlarin cogu bir kesim icin efsane olmasina ve onyillardir ortada olmasina ragmen harry potter serisinin kisa surede elde ettigi populeriteyi elde edememis (2008 de dragonlance'a bir animasyon filmi yapmislar, allah seni inandirsin the great giana sisters'da bile daha guzel grafikler vardi, harry potter filmlerinin butcesi ise yuzmilyon dolarlarda geziyor), cogunlugun ilgisini cekememistir (dunya genelinde diyorum, yoksa var boyle pis sakalli uzun sacli tipler, onlar onyillardir anlatir dururlar yukaridaki ornekleri).


burada "populer kultur lan iste, biri guzel diyince herkes atladi ustune" diyerek gecistirmek yerine olaya bir de su acidan bakmaya ne dersiniz? mesela dragonlance ornegini ele alalim. cok iyidir, icinde sadece raistlin majere gibi gelmis gecmis en saglam kurgulanmis karakterlerden birini barindirarak bile efsane olmayi haketmistir, ama kardesim dragonlance nerede geciyor? krynn'de, ansalon kitasinda, yani olmayan bir yerde. her fantastik edebiyat duskunu gibi, vallen agaclarinin arasinda yurumek istiyorsun biliyorum, gokyuzune bakip iki ayi (ya da tercihine gore ucunu birden) gormek istiyorsun, buyu ezberlemek ve bunlari uygulamak istiyorsun, elinde asa olsun istiyorsun, ya da est sularus oth mithas diyerek vinas solamnus dusturuna gore yasamak istiyorsun, ben de istiyorum lan, ama sana kotu haberlerim var dostum, krynn'de degiliz. o tepende gordugun de lunitari degil. ve umudunu kirmak gibi olmasin ama, krynn'e hicbir zaman gidemeyeceksin, yok oyle biryer (aradim butun galaksiyi). hep hayal etmeye devam edeceksin. peki harry potter oyle mi ya?


bastan diyorki; buyuculer cadilar cevrende, kahvede gordugun hulusi amca aslinda "karanlik sanatlara karsi savunma" dersleri veriyor olabilir. profesor mcgonagall biraz once cigercinin onunde "gel pisi pisi" diye sevdigin sey olabilir. tren garinda beklerken sagindan solundan bavullarla gecen cocuklar gelecegin buyuculeri olmak uzere hic rastgelmedigin ama orada olan bir perona dogru neseyle gidiyor olabilir. birgun bir baykusun getirdigi kirmizi muhurlu mektubu alabilirsin. onunden gecerken hic dikkat etmedigin eski pusku bir dukkan butun buyucu ve cadilarin her hafta bir defa ugradigi hayallerinin otesindeki bir sokaga acilan gecit olabilir. sadece gizlemek istedikleri icin gormuyorsun, ama hic beklemedigin bir anda bir mektup alarak, baska gezegenlere veya baska boyutlara gitmeden, hemen burnunun dibinde olupta senelerdir gormedigin bambaska bir hayata adimini atabilirsin. her an buyucu olabilirsin lan!!


iste harry potter serisinin sadece cocuklarca degil, hala hayal kurabilen buyuklerce de cok sevilmesinin ana sebebi bu. ikinci kitapta ne anlatmis, besinci kitapta ne anlatmis birak hepsini bir yana. su anda icinde bulunup da olesiye biktigin, gunluk dertler ve asla kavusamayacagin hedeflerle gecen hayatinda (inkar etme oglum, hepimiz oyleyiz, aramizda yalana gerek yok) bir anda cocuklugunda hayal ettigin perili buyuculu dunyalari yakinlastiriyor sana, hem de yasadigin su dunya uzerinde, su anda diyor.


dunyanin acimasizligini, bosunaligini, artik hayal ve masallara, eglenceye yer olmadigini kabullenemeyen, reddetmek isteyen biz kafadan catlak bir kisim canliya "umut var" diyor. bir gun elinde asayla ve uzerinde cubbeyle utanmadan yuruyebilirsin diyor. agzindan cikana sozcuklerle esyalari havalandirabilir, isik toplari olusturabilir, buyuler yapabilirsin diyor. satolarin tas zemininde bagdas kurup bir buyu kitabi calisabilirsin diyor. e daha ne isteyelim?


neyse cok ovdum, bu soylediklerim zaten kitaplarin kurgusundan ziyade anafikrinin guzelligi uzerine. yoksa malum kitabin kurgusu ve karakter yapisi "ingiliz yatili okulu ve ergenlerin sorunlari" imgeleriyle dolu. benim gibi "x pasa ilkokulu" mezunu biri pek anlamaz oyle yatili okul muhabetlerinden. ayrica karakterler klasik "hemen odana cik genc adam" dusturunda (lan bizi gece gunduz dayak yerdik be, ayrica sobanin etrafinda toplasip yer yataginda yatardik, ne odasi birader?). filminde oynayan ozellikle basroldeki hiyaragasi agzina agzina patlatilasi (bence tabii) itici biri. bunlari soylemeden gecemiyecegim cicim.


son olarak da sunu diyeyim; aslinda yazari bir anda "acep noolcak, kurguda kim kime dalacak kim kime donusecek, ay iyice karissa da meraklansak" diyenlerin galeyanina gelmeyip seriyi ilk iki kitaptaki gibi daha masum ve cocuksu tarzda devam ettirseydi yuzyillar sonra bile literaturde on siralarda yer alacak "cocuklara ve cocuk kalanlara buyulu masallar" tarzinda unutulmaz bir klasik olacakti bence. ama konu ve kurgu oyle bir hale geldi ki agatha christie ve twilight zone karisimi birsekilde bitti ve bir destan olma sansini kacirdi. tabii burasi subjektif bir konu, bu halini begenenler de kendilerine gore haklidir.

izninizle ben simdi fistandantilus'un buyu kitabini bulmak umuduyla sahaflari gezmeye cikiyorum, dalamar'i gorursem selaminizi iletirim."

Tümüyle kendilerine katılmıyorum, mesela hikayenin sonu konusunda biraz ayrışıyoruz ama tümüyle değil saflık konusunda benimde şüphelerim var. İtiraf ediyorum ende hala mktubmu bekliyorum ve gördüğüm her tekir kediye ne olur ne olmaz diye "İyi akşamlar Proffeör McGonagall" diyorum. Ayrıca acilen sağlam bir Dragnlance yorumu istiyorum beyaz perde de: ) öyle yani. 
 
Selamlar olsun:)
Callieach Bheur

Not: Bu arada eğer hikayeyi doğru anladıysam, katil goril değil orangutan:D:D:D

Erotica

Me again Dear Visitors,




I feel so erotic today. I don’t know exact reason but it is obvious. Because of love, it must be or  may be coffee. Fine, I am being called =)

No, it isn’t about sex only, it is about lust. Pure lust, like between sand and stream. There aren’t enough words, at least just for now.

By the way, I still feel the pain of math exam in my ass.

So Long dear ones,

Winter Witch smile upon you,
Callieach Bheur

20 Mart 2010 Cumartesi

Thingol and Melian

There Melian came, the Lady grey,
and dark and long her tresses lay,

beneath her silver girdle seat
and down unto her silver feet
 

19 Mart 2010 Cuma

Neptün'den de Irak...


Ben çok sevdim,
Hatta pek çok kez dinledim,
Siz de dinleyin,
Beğenirseniz Dinletin! =)

öpücükler


Callieach Bheur

18 Mart 2010 Perşembe

Yükseklere Bakma Snitch'i Göremezsin, Sonra Bellatrix Gibi Kahkahanı Bitiremezsin!

Sevgili Ziyaretçiler,



Bugün biri öyle bir şey dedi ki sinir oldum. Neymiş efendim, Harry Potter , A Wizard Of Earthsea ’den kopya edilmişmiş!!! Gerekçe daha bir etkileyici, bakın şimdi; neymiş ikisinde de genç bir büyücü çocuk varmış, ikisinde de büyücü okulu varmış(!) bir de ikisinde de beyaz sakallı öğretmenleri varmış(Gong)!


Vay bee! Ne parlak bir zekân var senin öyle, ne kadar etkilendim anlatamam; ne ince çözümleme gücün varmış gözlerim doldu.


Pardon?


Hayır İngilizce dersindeyiz ve Ursula K. Le Guin’in Schrödinger’s Cat adlı kısa öyküsünü okuyoruz, sinirden doğru düzgün bir anti-tez de sunamadım Çözümleyici Hanım’a. Tüm İngilizce Lügat silindi aklımdan, titreme geldi adeta. Sen doğru düzgün bir eleştiri sun, canımı ye; ama böyle Milliyet’in Pazar eki haberleriyle gelme karşıma be şekerim, yapma bunu yapmaaaaaaaaaaaaa! N'olur çok sığğğ!. Sana da yazık, bana da, Ursula’ya da Joanne’e de…


Bu yazarların ikisini de pek severim aslında, ikisinin de kendine has alaycılıkları ve yaratıcı güçleri vardır. Kıyaslanamazlar, muhakkak Le Guin çok derin bir birikime sahip, işlerinden bu açığa çıkıyor zaten. Ayrıca Rowling Yerdeniz Efsanesi’nden de esinlenmiş olabilir belli noktaları ama sen diyemezsin ki bu kopyalanmış; bu kadar su katılmamış bir alık olamazsın diyorum ya bari sağlam bir tez ile gel.


İngilizce dersini anlatan kişi çok hoş bir hanım, Gümüşsuyu’ndan Taksim’e çıkarken onunla uzun uzun tartıştık. Orijinallik kalmadı, özgünlük var diyorlar ya çok doğru. Hocam da şunu söyledi , “Her Özgünlük de zaten kendi içinde bir orijinallik taşır.” (Citation) =)


Yorumu yapana sesleniyorum;


Öyle yoğurdun kaymağını alırcasına bir yüzeysellikle kitap eleştirisi yapma, lütfen eğer eleştiri yapmak istiyorsan özen göster, oku, araştır ondan sonra temiz bir şekilde kamuyla paylaş. Öbür türlüsü olmuyor hanımefendi… Hah! Bu yaptığını hangi Harry Potter hayranına yapsan gıcık olurdu, sen benim gibi manyağına çattın bloguna yazıyor o da ayrı.


Ay neyse daha rapor yazacağım, zaten kimya bölümünde patlama olmuş. Dün dersler iptal edilmişti, iyi sıyırdık yine.


Ben gidiyorum,
Sevgiler,
Kendinize iyi bakın


Callieach Bheur

17 Mart 2010 Çarşamba

Pek Dolu Günler Ve Kabak Tadında Kimseler

Sevgili Ziyaretçiler,


Pek dolu günler geçmekte, pek eğlenceli işler yapılmakta ve birkaç sıkıcı insanla uğraşılmakta. Sırayla Harika ama yorucu, süper ve son olarak bayıcı…

Her daim acı çeken insanlar vardır, tamam ben de sık sık melankoliye kapılır kabul ama bunlar acılarından sizi sorumlu tutarlar ve pek haklıdır her daim. Ya tamam, efkârlanıp, oturup karın yağışını izlerken bir kadeh şarapla Judy Garland dinlemeye ben de varım. Lakin bu bahsettiğim karakter artık abartıyor ve insanları da huzursuz ediyor. Zaten tavrımı koydum artık ne yapabilirdim başka, sıkıldım; istediğini yapabilir.

Sıkıldım, ne yahu bu? İşim gücüm yok bir de bunlarla mı uğraşacağım? Ha, hadi uğraşsan söz de dinlemez, yardımcı da olamazsın çünkü dünyanın ona acı çektirmek için kurulduğuna inanıyor. İyi hanımefendi çek acını sen o zaman kolay gelsin.

Daha fazla vicdan muhakemesi yapamam bu konuda, burada böylece konuyu kapatmış olayım.

Neyse,

Uzun zamandır Jessica B. Fletcher’dan yoksun kaldım, salak TNT yayını kesti. Hani zaten Angela Lansbury’nin sesini duyamıyorduk, yanlış seçmediysem Bedia Ener seslendiriyordu hadi neyse dedim, iyi sayılırdı dublaj ama Murder,She Wrote'u yayınlamayı kesmeleri onlara, kendilerine yeni bir düşman kazandırmaktan öteye geçemeyecek=)

Angela’yı özledim…

Bu hafta sonu eski dostlar ile görüşeceğiz; Pandispanya, Lilium Martagon ve nicesi(aslında ben de dâhil 8 kişiyiz), iyi olacak iyi.

Bu ara fazla yazmaya vaktim olmayacak ama ders aralarında kaçamak yapar gelirim.

Bu hafta sonu Nevruz var, hepinize kutlu olsun…

Öpücükler…

In the name of being as Mad as A Hatter ...

Kış bitti,
Ama Kış Cadısı burada
İyi kalın

Callieach Bheur

7 Mart 2010 Pazar

They Say That Fallin' In Love Is... ?

Sonunda Merhabalar Ziyaretçiler,

İnternetim binbir türlü eziyetler çektirerek bana yazı yazmamaı engelledi yine, halen mailimde sorun devam etmekte. Neyse, şimdilk buraya dönebilmiş olmanın sevinci içindeyim. Önceki yazımı on dakikalık ders arasıda, Elektrik-Elektronik Fakültesi'nde ki   fotokopicinin yazı yazmanın yasak olduğu bilgisayarlarından gönderdim. Melancholy Baby çıktı alacaktı, ben de o sıkıntılı hocanın sıkıntılı dersinin etkisindeydim işte.

Şu sıra işler sıklaşıyor ama iyi de oluyor. Mart yine aynı şekilde geldi, şenliklerde yaklaşmakta helee'canlaaa bekliyoruz.

Haftaya fizik sınavım var aman ne hoş, ben de biraz müzik arşivi yenileyip des çalıştım. Şu an Viva La Vida çalıyor Coldplay'den az önce de Belle and Sebastian'dan We Rule The School çalıyordu. Güne Lis Gerard ile başlayıp böyle bitirmek eğlenceliydi. Bu da Ses Değiştiren Gün  oldu işte n'apalım. Ben yine de Dead Can Dance'den  As The Bell Rings The Maypole Spins adlı parçayı tavsiye ederim, hoşuma gitti.

Buradan bikaç kişiye teşekkür ederim,
1. Bombadil bana korkumu kulanmayı hatırlattığın için,
2. Mr.Pumpkin ,kadim dost, playlist diye bir liste hazırladığın için, (http://thecityboy.wordpress.com/)
3.Albus cuma günkü uyarın için,
4. Béfind bana ilk çalışmada söylediklerin[=)] ve renkli mekan seçimlerin için,

Teşekkür ederim,

Aaa, Calli bu neden şimdi derseniz; bilmem aklıma geldi işte...

Tori Amos 'dan Winter's Carol da kesinlikle dinlenmeli=)

Benden bu kadar şimdilik,
Kendinize iyi bakın Ziyaretçiler,

Callieach Bheur

5 Mart 2010 Cuma

Ufffffffffffff

Fizik hocası az önce ara verdi, çok sıkıcııııı , uykum geldi iyice. Beş dakikalığına buraya kaçtım. Ya, nefret ediyorum bu dersten, bıktım.
Ders başlıyor, gitmem gerek.
Hoşçakalın,
Yakında görüşmek üzere

Callieach Bheur

Takipçiler =)

Gelenler Gidenler